16 Ağustos 2016 Salı

Üç Ay Birikimi.. :)

Epey vakit oldu yazmayalı, fotoğraf paylaşmayalı burdan.. Yoğunluktan, fırsat ayıramamaktan, biraz da blog yazma işine titizlikle baktığımdan.. Bi'ssüürüüü şey sığdırdım, bakalım bakalım.. :)

Öncelikleeee,  4. kez teyze olduum! :) Defne miniğimiz sağ salim, sorunsuz geldi dünyaya. Şimdilik babasından fotoğraf koyma iznimiz yok, e 7 yıl bekleyip gelen bi' mucizeye de bi'şey olucak diye korkulmasını anlayışla karşılıyorum zira aynı korkudayım. (Bu yüzden fotoğraf koyup, eniştemin şimdilik istemediğini öğrenince kaldırmak durumunda kalmıştım.) Allahım korusun tabii, bizim miniğimizle birlikte tüm minikleri..

Darbe olayı.. Gecelerce uyutmayan ve üzerimde hala etkisini taşıdığım.. Ailem, sevdiklerime, ülkeme bi'şey olucak da ben burdayım diye içim içimi yemeler.. Gördüğüm, yakıştıramadığım onca fotoğraf, dayak, ölüm, işkence.. N'oldu bize böyle? N'oluyo bize böyle? İnanın burda böylece izlemek çok zor.. Hoş orda olsam da bi'şey yapamıycam belki ama en azından aranızda olucam; nolucaksa aranızda olucak..

Neyse, tek yapabildiğim dua etmek.. Allah sonumuzu hayretsin..
Türkiye'ye bi' ziyaret yaptığımı görenleriniz olmuştur Instagram'dan. 12 güne bi' çok şey sığdırmaya çalıştım el verdiğince. Görebildiğim herkesi görmeye çalıştım ama gücenmeyin, darılmayın arayamadıklarım..

Zafer'le babam tanıştııııı. :) Minicik bi' tanışmaydı, biraz ani oldu ama bizim Hatçik sağolsun hallediverdi tezcanlılığıyla bunu da :) Ayrıntılarını yazıcam sırayla..
Zafer'in annesi Aysel teyzeyle, benim annem olan Zafer'in Aysel teyzesi tanıştıı :) Normalde İstanbul'da yaşıyolar,  Zafer'in mezuniyet töreni için İzmir'e gelmişlerdi, Pınar ablayla Aysel teyze Hatçiklere gittiler öyle kaynaştılar. Benim buraya döndüğüm dönemdi, yanlarında olamadım ama önceden Zafer'in isteği üzerine planladığımız bi' tanışmaydı, bi' de herkesten pek mutlu yorumlar alınca yanlarında olamamamın verdiği üzüntüyü hafiflettim. Annişleri kaynaştırdık, darısı büyük buluşmaya.. :)

Başlayalım neler yaptığıma..
Mayıs, haziran benim için tiyatroda yoğunluğun, çalışma saatlerimin zirve yaptığı dönemlerdi. Burda bi İtalyan okulu var ve bizim tiyatromuz orda çocuklara tiyatro kursu veriyo. Oyunlarının çıkmasına 1-2 hafta kala onlara dekor ve müzik, ışık konusunda yardım etmeye başlamıştım. Çok şirin çocuklardı, çoğuyla çok tatlı kaynaştık, gelip gidip sarıldık; bi' de hepsinin yaşları 4-5-6-7 :) O sıralar tiyatroda da işler yoğundu ve en son ev arkadaşlarımla sinirlerimizin gerildiğini, Irini'yle farklı zamanlarda ağladığımızı filan hatırlıyorum. Yoğunluk severim ama zaten beyin olarak ayrı bi' savaş verirken bi' de bedenen 12-15 saat kadar çalışmak gerçekten sinirlerimi bozmuştu..

İtalyan okulunda gösterileri bitirdikten bi'kaç gün sonra, Vivi'nin bi' sokak performansı oldu. Aslında tam sokak performansı denemez. Bi' hafta sonu, aynı oyunu part part bi' gün 3, bi' gün 2 değişik yerde oynadı.. Ben de müziklerini, ışıkları ve dekorunu ayarlamakla yükümlüydüm, oyun bi' yanda sokakta sürerken, valiz ve çantalarla, bilgisayarımla sokaklarda tiyatro salonları arasında koşmam ilginç bi' deneyim oldu; bi'kaç aksilik yaşadım ama güzel atlattık :)

O sıralar Irini'nin bi' arkadaşı geldi Yunanistan'dan. Kullanabildiğim bi' hafta sonu iznimde O'nunla birlikte çıkıp, daha önce görmediğim güzel yerler gördüm. Madrid'in önemli müzelerinden biri olan "Thyssen- Bornemisza" müzesine gittik, harikaydı. O sırada "Realistas de Madrid" koleksiyonunu görebildik, o da çok ilginç ve güzeldi. Ve "Templo de Debod" diye bi' Mısır anıtını ziyaret ettik. Plaza de Espana'da, büyükçe bi' parkın içinde, çok çok güzel bi' parkın içinde Mısırlılardan kalma ender bi' yapıt. İçinde Mısır yazıları, şekilleri; sonradan internette okuduğum bi' bilgiye göre yalnızca Mısır'da ve bu anıtta görebiliceğimiz yazılarmış. Böyle isimli, yerli yazıyorum ki olur da bi' Madrid'e yolunuz düşer, ya da Madrid'e yolu düşücek birinin bu yazıma yolu düşer; bi' fikir olur. Anıtın bulunduğu park gerçekten güzelliğiyle etkileyiciydi. Gün batımında özellikle gelen insanlar varmış, ki ne kadar güzel bi' görünüme sahip olabiliceğini tahmin ediyorum. Gün batımında gitmek için Zafer'i bekliyorum ben de. :)  Vizede sorun olmazsa gelicek sevgilim, bu sıralar pasaportunun ulaşmasını bekliyoruz, vizesi de tamam olursa doğum gününde burda olucak; dua edin bizim için! :)

Soonnraaaa. Arjantinli bi' grup geldi. Gregori'nin eskiden gittiği bi' festivalde tanışmışlar, Madrid'e de gösteri için geldiler. Tiyatroda kaldılar, onlar için tiyatro salonuna, kütüphanedeki koltuğa yataklar hazırlamak da ilginç oldu bizim için. :) Kalabalıklardı ve bi' de minik oğlanları vardı yanında. :) Sürekli siyah giyinen, sert görünümlü ama güzel enerjili, hoş sohbetli insanlardı. Burda olmanın bu yanını da seviyorum. Apayrı kültürler, insanlar görüyoruz..

Bu sürede iki workshopa katıldım. Biri Rus-Amerikan Vladimir Olshansky'nin "Palyaço kimdir?" atölyesi. Vladimir bizim evimizde kaldı (Genelde bu tarz workshop vermek için gelen misafir sanatçılar bizde kalıyolar.) Güzel bi' ekiple, güzel geçen bi' hafta oldu. Dolu dolu notlar aldığım, anlayabildiğim, keyif aldığım bi' süreçti. Atölye sonunda da neler yaptığımızı seyirciyle paylaşmak için ufak bi' gösteri hazırladık. Burda, seyirciyle karşılaştığım ilk performans oldu benim için, ayrı bi' heyecanı oldu. :) Sorunsuz, bol gülmeli geçti gösteri de biz ve seyirci için. Fotoğraflar paylaşıcam. Umarım döndüğümde öğrendiklerimi aktarabilirim..

İkici workshop da, Japon Keiin Yoshimura'nın Japon kültüründen meditasyon ve "Kamigata-mai" dansı olandı. Daha önce de workshop için ağırladıklarından, çoğu kişi "Aa çok güzel olucak, çok stres atıcaksın, çok keyifli" demişti. Çok güzel bi' grup vardı yine, Keiin de çok şirin, zarif bi' insandı. Zira havaalanından alıp, tüm hafta asistanı gibi yanında olduğumdan biraz daha tanıma fırsatım oldu; O'nu da evimizde ağırladık. Kimono giymek, dansı ve Japon kültüründen bi'şeyler öğrenmek de keyifliydi lakin Keiin biraz yaşlanmış sanırım, işini çok özenli, titizlikle yapan bi' insan. Ama biraz tahammülsüz gibiydi hataya. Herhangi bi' olumsuz konuşma geçmedi benimle ya da başka birisiyle aralarında ama zaman zaman gergin hissettiğim, sinirden güldüğüm, diğerleriyle anlamlı anlamlı bakıştığımız oldu. :) Bu atölye sonunda da seyirciyle paylaşmak üzere bi' gösteri ve "Çay Seremonisi" hazırladık. Vivi ve ben asistanıydık gösteri boyunca, keyifliydi, fotoğraflar paylaşıcam yine. :)

Keiin'in son gününden bi' gün önce, eve gitmek üzere tiyatroyu kapattık. Kapıda "Telefonum nerde ki?" diye bakıp, bulamayıp, içeriye tekrar girip en saçma yerlere kadar baktığımda, aramaya çalışıp kapalı olduğunu anladığımda 2.kez telefonumu çaldırmış olduğumu farkettim. Bu sefer sokakta telefonla konuşurken filan değil, düpedüz tiyatroda masanın üzerindeydi. Bilgisayarımda çalışıyodum, Vivi yemek yiyceğimizi söyleyince bilgisayarım, defterim, telefonum, tüm eşyalarımı bi' köşeye koydum masada. Sonra çıkışta farkettim ki yok.. O esnada içerde yalnızca bi' grup vardı ama onların yapmadığını biliyorum. Sanırım dışardan biri gelip aldı, Vivi ya da ben sürekli ordaydık ondan da eminim ama nası oldu hala anlamlandıramıyorum.. O hafta barut gibi sinirli dolaştım etrafta. Sürekli "Sakin ol" diye konuşmalar geçti aramızda. Artık telefon üzerine yaptığı esprilere gülemediğim ve zaman zaman sinirimden tavrımın değiştiği durumlar oldu ki haklı olduğumu düşünüyorum hala..   200 € gibi bi' para ödemiştim ve gerçekten seviyodum telefonumu. Bi' de olayın tiyatronun içinde yaşanması ve ne tiyatroda ne sokakta bi' kamera olmaması filan, canımı epey sıktı. O hafta çok moralsiz dolaştım, aklıma geldikçe de hala üzülüyorum.. Yine polise gittik, tutanak tutuldu filan ama haber çıkmaz biliyorum. Tekrar hat çıkarıp, tekrar telefon almak durumunda kaldım. Bu defa ucuz bi'şey aldım ki başına bi' iş gelirse üzülmiyim.. :) Üzüldüğüm asıl şey, Zafer gelir de bi' yerleri ziyaret ederiz diye kenara koyduğum paranın bunlar için gitmiş olması.. Neyse, cana geliceğine mala gelsin; yine..

Bu atölyeyi de atlattıktan sonra, tiyatronun bi' projesiyle ilgilenmeye başladık. Zaten bu esnada hazırlıklar sürüyodu. Danimarka, Fransa, İtalya, Polonya, Portekiz gibi ülkelerden misafirler geldi. Onları otelde ağırlamak, yeme içme alışverişlerini yapmak, alan hazırlamak gibi yükümlülüklerimiz vardı. 23 kişi kadarlardı, bizimle birlikte 30 kişiydik diyebilirim. Misafirlere önceden otelin ismi verilmişti, onları otelde karşılamak ve herkes toplanınca da otelden alıp tiyatroya getirmek benim görevimdi.  İnsanların isimleri, kaçta gelicekleri, onlara verilmek üzere hazırladığım dosyalarla otelde sabah 09.30 sıraları gittim. Herkes sorunsuz geldi, ama 2 kişi gelmedi, gitme vakti gelince, gelen misafirlerle tiyatroya gittik. Gregori "2 kişi yok, nerdeler, onları da alman lazım, niye haber vermedin vs." diyince geri döndüm otele. Telefon almamıştım o sırada ve otelden aramayı da akıl etmedim. Zaten geliceklerin saat 13.30 civarı gelmeleri gerekiyodu, ben 16.00'ya kadar ordaydım, görevimi yaptım. Bunları Gregori'ye anlatmaya çalıştıktan sonra döndüm otele ve 5 dakika sonra Gregori arayıp geri çağırdı, uçakları rötar yapmış ve haber verememişler. Gregori gerçekten zor bi' karakter, kendisini haklı bulduğu bi' konuda kimseyi dinlemek istemiyo, karşısındakinin haklı olduğunu anlayınca gönül almaya çalışıyo ama hoşlanmadığım bi' davranış tipi.. İyi bi' insan gerçekten ama,; gerçekten ama gerçekten zor bi' karakter..  Neyse, grupla çok vakit geçiremedim çünkü onların 2. gününde benim Türkiye yolculuğum vardı. :) Yine son saatlerime kadar onlarlaydım, vakit geçiremediğim için üzgündüm hatta biletimi ertelemenin yollarına da bakmıştım ama iyi ki erteleyememişim; darbe olayları beni de etkiliycekmiş çünkü..

Herkesle vedalaşıp çıktım havaalanına doğru yolumaa. Sorunsuz bi' şekilde işlemlerimi yapıp uçağımı beklemeye koyuldum. Kapıda otururken 5-6 kişilik bi' teyze grubunun olduğunu duydum. Arkamda oturuyolardı ve "Ayten'in yaptığı neydi öyle?" gibilerinden konuşuyolardı. "Ehheh, gidiyorum ülkeme" dedim. :) 5 saatlik bi' yolculuktan sonra İstanbul'a, İstanbul'dan İzmir'e. Sevgilim karşılıycak, nası heyecanlıyım. O'nu gördüğümde bavulu bırakıcam koşucam sarılıcam, hayalim bu. :) Bavulu teslim almaya filan koşa koşa gidiyorum, uçaklarda hiç uyuyamadım yorgunum aslında ama ülkeme gelmişim, unutuverdim. Bavulu aldım, bi' çıktım Zafer yok. :) E o anda arayıp soramıyorum da hattım yok, azıcık bi' etrafta dolandım, sonra belki sigara içiyodur diye dışarı çıkıp, tekrar güvenlik kontrollerinden geçerek içeri girdim. O sırada aklımda "Ya İstanbul'dan geldiğim için yurtiçi gelen yolcu tarafında bekliyo ya da uyuyakaldı." diye geçiriyorum. 1. ihtimali göz önünde bulundurarak yurtiçi gelen yolcu tarafına doğru yola koyuldum. Merdivenlerden çıktım, Zafer de karşı merdivenden çıkmış soluk soluğa, sağına soluna bakıyo nerden gidiceğini öğrenmek için. O sırada seslendim, kavuşuverdik. O andaki dizlerinin, vücudunun titremesini hiç unutamıycam sanırım.. Yazarken bile tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu.. Ne hasret, ne sarılma..  Daha önceden gözlemesini sevdiğimiz Gaziemir'de bi' yere gidip kahvaltı yaptık, konuşuyoruz, ediyoruz, yanımda, elleri ellerimde ama insan bi' tuhaf oluyo, inanamıyo.. Sonra valizimi bırakmak için eve geçtik, bana balonlu şapşikli sürprizler hazırlamış. Ben hediye çıkarıyım dedim O benden daha çok çıkardı yine, hatta konuyla ilgili komikli bi' fotoğraf çektik. :)


Evime geldim sonra. Zafer dışında kimseye tarih söylememiştim, hatta Beyza'ya, Döne'ye, Simge'ye ve bi' çok arkadaşıma sürpriz yapıyım diye geliceğimi bile söylememiştim. Zafer de benimle birlikte mahalleye kadar geldi, hatta annemi aradı evdeler mi filan ona göre sürpriz yapıyım diye :) Sokağa girdiğimde bağırdım "Akcan ailesiii" diye. Annemle babam evdelerdi, bi' sevinç, şaşırma, "Niye haber vermedin alırdık havaalanından, bagajla buralara kadar geldin"ler, sarılmalar.. Ekin uyuyodu. Yavrum ben giderken de uyuyodu zaten, vedalaşamamıştık. Uyandırmaya çalıştım "Ben geldim bak" dedim, inanmadı. Gözünü açtı tekrar yattı. "Rüya değilim bak geldim, ayakkabıların yanımda" dedim açtı gözünü, bi' baktı, bi' sarıldı anlatamam. Sonra da hiç yanımdan ayrılmadı zaten. Hediyelerini verdim onlara da.. Deniz'le Ekin'e aynı ayakkabıdan almıştım, Ekin herkese "Bahar teyzem gelicek bana parlak ayakkabı getiricek." diye anlatıyodu. :)) Sonra Ekin'i aldım Döne'ye gittim. Kapıda annemin telefonundan Ekin'e arattırdım "Döne abla nerdesin, ben geldim size yalnız geldim" gibilerinden konuştu cimcime (4 yaşında ama çenesi ve aklı, maşallah!). Sonra telefonu ben alıp, "Open the door Dönecim" dedim. Yıllardır ne vakit Dönelere gitsem, çoğunlukla zil çalmak yerine ya arar söylerim ya mesaj atarım. İnanamadı tabii, kapıyı açıp ağlayarak merdivenlerden indi. Kurban olurum çok özleşmiştik. Ailesini görüp, Döne'yi alıp bize gittim. Baran kuzum da bizdeydi, futbol okulundaymış, onu da servisten indiği yerden almaya gittik. İnince gördü, şaşırdı sımsıkı sarıldık.. Ablamlar geldi, geldiğimi duyan geldi sağolsunlar.. 2 gün evde Ekin ve Baran'la ilgilendim, annemlerleydim, sonraki 2 gün boğaz enfeksiyonu olup yataktan kalkamadım. Sonra da ziyaretlerim başladı.. :) Beyza o sırada Çandarlı'daydı. Niyetim Simge'yle ikisine sürpriz yapmaktı ama söylemek durumunda kaldım. Önce Gamze kuşumu gördüm akşamına Simge couplem, Ezgi ve Merve kuzularımla buluştuk. Nası özlemişim her birini, canlarım.. Ertesi günü Çandarlı'ya gittim. Subaşı familyama gittim tabii, onlarla geçtik Çandarlı'ya. 8 yıllık yaz geleneğimiz bozulmadı :) Kalamadım, akşamına tiyatro arkadaşlarımla buluştuk. Sheila, Kıymet, Sertan, Ali Emre. Pınar abla da o gün İzmir'deydi, Bab-ı Sohbet'te bi' buluşma ayarlayıp hem onları hem Bab-ı Sohbet ailemi görmüş oldum. Vakit kısa olunca sığdırmaya çalışınca, denk getirmeye çalıştım her şeyi. Burcu ablama gittim Defne'ye "Hadi artık" demeye. Çoğunuz biliyo, asıl niyetim doğuma gelmek, yanlarında olmaktı ama bekletti teyzesini kuzucuk.. Doktorların verdiği tarihe göre almıştım biletimi aslında ama..

 Göremediklerim oldu ama kısmet, dönünce vaktimiz olucak..

Bi' gün Zafer ve Pınar ablayla Seferihisar'a gittik, keyifli bi' gün oldu bizim için tatlış tatlış geçti. Sevgilimle çalıştığı için çok vakit geçiremedik. Benim de hem evde olmam, hem görmem gereken insanlar derken, neyse ama güzel anılar koyduk yine sandığımıza..  :) Pınar ablanın İzmir'deki son gününde Hatçiklere yemeğe geldik, tanışmış oldular önceden. :) Sonra Bayram geldi, komşu, akraba ziyaretleri, evde geçen zamanlar. Yusuf abimsinlere kahvaltıya da gittik bu sürede, emekleri çoktur Güliz ablayla gidişimde.. Son gecemde Aysun ablalar (Hem aile dostlarımız hem akrabalarımız) yemeğe çıkardılar sağolsunlar, ailece öyle keyifli bi' akşam geçirdik, sonra da yolculuk vakti geldi.. Vedalaşmaya gelenler, sağolsunlar hiç yalnız bırakmayanlar.. Teyzem, annem, babam, Hatçik, Ekin, Baran koyulduk yola. Aslında ailemden birisi gelsin istememiştim daha zor olucak bu gidişim diye ama, babam izin alıp kendini ayarlayınca hayır diyemedim. Zafer'le olalım istemiştik bi' de. Başta da anlattığım gibi Hatçik olaya el koydu. :) Zafer'in geldiğini görünce babama söyledi "Gelsin mi yanımıza?" diye, babam da olumsuz tepki vermeyince geldi, bi' el öpme tanışma. Ay o dakikaları da unutamam. Zafer'e doğru yürüdük, aldık geldik haliyle şaşırdı çocukcağız, tanışma faslına girildi. Tanımayan bi' babamla teyzemdi aslında ama. :) Neyse, Zafer babamın elini öperken o kadar komikti ki. Elini kolunu nereye koyucağını şaşırdığından bi' eli arkada belinde kaldı öyle eğildi öpmeye, bu konuyla da ilgili komikli fotoğrafımız var hatta :))  (Neresi komik dersiniz belki, bize kadar komik sanırım :) )


Sonra annemler gitti, bi' 15 dakika kadar birlikte oturup, gitme vakti geldi.. Uçak kalkana kadar uzaktan uzağa bakışmalar, duygusallığım..
Çok ayrıntılı anlattım belki, affola. Benim için her günün ayrı bi' önemi vardı, ayrı geçen bunca aydan sonra..

Bi' de benim Sılasım mezun oldu.. Görüşemedik O'nunla, memleketine döndü.. Mumcu'nun bana geçen yıl kattığı en tatlı dostluk.. Şansı, bahtı açık olsun inşallah. Biliyorum ki önümüzde çok vakitler var görüşüceğimiz.. :)

Döndüm buraya, Irini ve Denis'le özleşmişiz.  Geldiğim gün izinliydik. Uykusuzdum çok uyudum, 2 gün daha birlikteydik sonra onlar İtalya'ya gittiler workshop için. Vivi'yle Gregori de ordaydı. Bi' hafta yalnız çalışıp, ertesi hafta Ulusal Ajans'ın eğitimine gittim Malaga'ya. İlk eğitimde treni bulamadığımdan, bu defa emin olmak için erken gittim istasyona, sorunsuz buldum bindim otobüsüme, 6 saat gibi bi' yolculuktan sonra vardım, indiğimiz istasyonda bi'kaç gönüllü bulup kahve içtik; bizi alma vakitleri gelince de buluşma yerine gittik. Otobüsle kalıcağımız hostele gittik. Çok ferah, güzel bi' kamp alanı gibi bi' yerdi. İlk eğitimden tanıdığım 3 kişi ve tam 7 tane daha Türk vardı, ilk eğitime göre çok daha güzel geçti benim için. İspanyolca ve İngilizce anlayabiliyo olmam, Türklerin olması.. Tüm hafta çok güzel geçti, Malaga'nın merkezine gezimiz oldu. Güzel arkadaşlıklar kurdum. Yunanlı Youli'yle tüm hafta "Komşu komşu" diye dolandık. :) Oda arkadaşım İtalyan'dı, önümüzdeki günlerde Madrid'e gelicek, bizde kalıcak. Zira Youli ve diğer Türk arkadaşlar da. :) Zaman zaman eğlenip, çoğunlukla EVS hakkında daha derinlere indiğimiz, zaman zaman duygusallaşıp, anılar paylaşıp ağladığımız oldu. Çok keyifli bi' hafta oldu. Darbe günlerinde evde yalnız geçirdiğim onca vakitten sonra iyi geldi bana..Dönmemiz gereken gün dönmeyip, 1 gün daha kaldık Malaga'da bi' hostel tutup. Malaga gerçekten güzel bi'yer. Kulesi, antik tiyatrosu.. Orda da "En las Colecciones del Museo Ruso"  ve "Museo Automovilistivo y de la Moda" müzelerini gezdik. Harika koleksiyonlar vardı ve otomobil müzesindeki araçlara bittim, bit-tim... Eski eski, o eski filmlerde gördüğümüz arabalar, onlarla birlikte uyum içinde olan eski kostümler. Tekrar tekrar gezebiliceğim bi' müzelerdi. Tablolar, Cervantes.. Bu müzeler de Malaga merkezinden otobüsle 10 dakika, yürüyerek 30 dakika gibi bi' sürede ulaşabiliceğiniz yerler..  Ordan da fotoğraflar paylaşıcam.. :)

Uzunca oldu bunca ayın birikimi, ben deneyimlerimi paylaşmaktan keyif alıyorum, umarım aynı keyfi verebiliyorumdur..  :)


 Dostça kalın.. :)


1.   İlk iki fotoğraf İtalyan okulundan.. Aileleri fotoğraf konusunda önceden uyardıkları için kendilerini paylaşamıyorum ama, bi' miniğin gösteri sırasında bakmam için bana verdiği pandacıkla başlıyorum.. :)



                                      

 (Onlar için yaptığım dekorlar)

                                       

2. Vivi'nin gösterisi için gittiğimiz tiyatrolardan..
Işık ve müzikte Bahar Akcan :)




                                                    








3.  Bahsettiğim Mısır tapınağı "Templo de Debod" ve içinde bulunduğu parktan fotoğraflar..












                                 


 4. Bu çocuklar kim bilmiyorum, tiyatro için çamaşır yıkamaya gittiğimde görmüştüm, nası sevimlilerdi.. :)



5. Vladimir Olshansky'nin atölyesinden fotoğraflar sırada.. :)



















 6. Plaza Mayor'dan..



7. Keiin Yoshimura'nın atölyesinden..






























8. Türkiye'ye gelişimdeen.. :)











                                         Canım kuzularıım, can kuzularıımm :)



      Hep çok sevmekten :))


















    Anneler tanışmamızdan, yanlarında olamasam da mutluluklarına şahit oldum; gönlüm biraz da olsa rahat :)


                           Yine yine, her yılki gibi Çandarlıı :)



Buse'nin evinin balkonundan.. Nası özlemişim bizim manzaramızı, balkonumdan, balkonlardan.. 



Görünmeseler de ordaa bi' Döne ve Buse var soldaaa :)

Ekin kuzusu.. Hiç ayrılmadı yanımdan, ben uyuttum, hep el ele diz dizeydik.. :)


  Fotoğraftan önce Baran'la Ekin'in ağlamalarını görmeliydiniz.. Sessiz sessiz, üzülmiyim diye, büyük insan gibi.. Hatırladıkça gözlerim dolar, benim çocuklarım onlar..
Fotoğrafı da Zafer çekti.. :))

                                          


Canım sevgilim hiç vazgeçmedi beklemekten beni.. Şu fotoğrafı çekerken yaşadığım duydular çok tarifsiz..





9. Sıradaki ve son fotoğraflar Malaga'dan.. 
































                                             Zafer'leyken hissettiğim konulu tablo :)


                   Bu da gördüğümde yanımdakilere "Gelecekteki evimden..." dediğim tablo :)

                               

                                      






      Bu müzeyi gezdiğimiz gün, ablam anne oldu, bu fotoğrafı görünce de o gün kaçıncı kez doldu gözlerim bilmem.. Nası güzel, nası duygulu, nası zor bi' duygu benim için anlatamam.. O ilk kokuyu duyamamak, yeğen geleneklerimden olan kulağına o dört kelimeyi fısıldayamamak.. Olucak hepsi de, bi' 5 ay sonra..



























































         


























Umarım keyif vermiştir bu yazım, sevgiyle kalın tekrar :)